12 Haziran 2012 Salı

Babam, günün kutlu olsun!

Yazlığa giderdik.Elalemin çocuğu sokaklarda fink atar denize girer bilmemne biz oturur evde abim Bora ile kırmızı ergeneci test kitaplarından çılgınca test çözerdik. İsyan ederdik içten içe annemize kaçalım falan diye. Sonra hadi çocuklar giyin mayolarınızı derdi babacığım hürraaa bi kıyamet denize giderdik, yüzerdik, eğlenirdik kaçma planlarını ertelerdik hep. Hem disiplinli hem de çok katı bi adamdı babam.


Abimle babama gittiğimizde bizi evde karısıyla bırakmazdı hiç. Muaynehaneye götürürdü. Orda da yine kırmızı ergeneci kitabı ile test çözerdik. Gündüz hastalar falan derken balataları yakıp kükreyen babam akşam eve geldiğimizde yıh yıh diye gülüp eğlendirirdi bizi. Kırmızı ergeneci kitaplarında da, sürekli babamı sinir krizlerine sokan hastalarından da nefret ederdim!


Barış Manço'nun şarkısı vardı "AYI" diye. O şarkının içinde "aslan baba sen çok yaşa" sözü geçerdi. Abimle o şarkıyı söylerdik canhıraş çocuk çığlıklarıyla babamda "ah canlarım" diye severdi bizi. 


Bigün yine abimle krizlere girdik. Annemizi isteriz diye çılgınca ağladık. O sessiz sedasız anneannemi aramış anneannem bizi gelip almıştı. En son muayenehanenin terasında elinde sigarası demir sandalyede oturup bize doğru bakarken gördüm onu.


Sertti babam. Kalkmadı bi öpmedi bizi. Ağlamayın işte gidiyosunuz ananıza demedi. Uzaktan sadece baktı. Çocuk aklı bizde gidip sarılamadık korkudan.


96 yılında yukarıda bahsettiğim olayın üzerinden 1 sene geçtikten sonra annem elinde bir gazete ile geldi. Babanız ölmüş başımız saolsun dedi. Abim çılgın kıyamet ağlarken ben acaba babam tabuta nasıl sığdı? Kim taşıdı o kadar kilolu adamı diye geçirdim içimden. İri adamdı babam. 1,90 küsur boyu kilolarca kilosu olan bi adamdı. 


Ağlayamadım çok uzun zaman. İdrak edemedim. Bir de cenaze görmediğim için sanırım çok inanamadım öldüğüne. Hatta öldüğüne inanmadığım için kimseye "benim babam öldü" diyemedim. Herkes babamı yaşıyo sanıyodu. Abimle aynı okulda olduğumuzdan dolayı aslnda herkes biliyomuş durumu benim haberim yok. 


Ağlamadım,ağlayamadım çoook uzun süre.




Hayat bi şekilde devam etti. Yeri geldi içlendim. Hatta ergenliğimin tavan yaptığı seneler çılgınca ekmeğini yedim babam öldü benim diye. Çok depresif oldum.Sonra geçti ama.


Büyüdüm evlenmeye karar verdim. Klişe aile tanıştırma derken beni istemeye geldiler. Allahın emri kısmından sonrasını hatırlamıyorum. O nasıl bir ağlamaktır arkadaş. İnsan en mutlu gününde böyle ağlar mı demeyin. Ağlar. Öyle bi koydu ki babasızlık o gün. En mutlu günlerimden birini kalbimde hafif bi sızı eşliğinde hatırlarım bu yüzden. Evlendiğimde de bi burukluk falan yoktu içimde ne yalan söyleyeyim şimdi. Telaştan koşturmadan ağlamaya fırsat kalmadı.


Kendisi ile ne bir doğum günü,ne bir yılbaşı ne bir bayram ne de bir babalar günü kutlamışlığım var. Baba kavramı nedir, evin içindeki baba figürü ne işe yarar şimdi yavrucanım ile birlikte bende sevdiceğim sayesinde yaşayacağım. 

1 Haziran 2012 Cuma

Kocamın içine İzzet Altınmeşe kaçtı a dostlar!

Gebelik hormonundan mı kendi cinsliğimden mi bilemediğim sinir,stres
duygusallık, her şeyi götümden anlayıp doğrusunu anlayana kadar anlatanı hayatından bezdirme halim mevcut. Her şeye ama her şeye takığım.

Hal böyle olunca sevgilimin tahammül sınırlarını zorladığım için adam haliyle çoğu şeyi bana çaktırmadan yapar oldu. Adam o kadar haklı ki içime koca karı kaçtığı için mütemadiyen söyleniyorum. Gerçi hoş yaptığı işleri çaktığım anda da söyleniyorum. O daha da fena.Çekilir dert değilim valla.

Sevdiceğim işi gereği takım elbise giymek mecburiyetinde. Normalde sezon başı beraber gidip takım elbise,ayakkabı seçeriz birlikte. Adam takım elbise giymeye 30undan sonra başladığı için e haliyle tek başına beceremiyo naapsın? Allah onu da öyle yaratmış.

Çenemden ve benim işlerimden dolayı dün sezonluk alışverişini kendisi yaptı. Eve geldiğinde aldıklarını bayramlık velet edası ile bir bir gösterirken ayakkabıları kutusundan çıkarttı. Ve o an   hanemize güneş doğdu. Evimiz ışıldadı. Pabucun tekinde gözlerimdeki hayreti, diğer tekinde ise ağzımın beş karış açıklığını gördüm. O an sevdiceğim ile geçirdiğim yıllar gözümün önünden film şeridi gibi geçti. Pabuç, pabuç değil kulis aynası mübarek. Pırıl pırıl, şıkır şıkır.Şoku atlatıp işi dalgaya vurunca sevdiceğim olacak içine flash tv sunucusu kaçmış adam haliyle bozuldu biraz. Verdim çeneyi ben de. Adamın ne türkücülüğü kaldı,ne pavyon fedailiği, ne de içinde büyüttüğü efsanevi kırocan. Kendisini morartıp, intihar eşiğine getirinceye kadar söylendim allah söylendim. Amacıma ulaşıp adamı ayakkabılardan soğuttum." Ya bunlar mağazada böyle durmuyodu harbiden çok çirkinmiş" dediği anda verdim ayarı,verdim hürrem taktiğini yolladım ayakkabıları değiştirtmeye. Az zaman sonra da insani parlaklıktaki pabuçları ile eve gelince de verdim sempatikliği verdim neşeyi.

Bi de dırdırla hiç bişey hallolmaz derler.Götümü yesin onu diyenler.